7><F TaRiHçEsİ
  şiir türleri
 

Lirik şiir

Aşk, ayrılık, hasret, özlem konularını işleyen duygusal şiirlerdir. Okurun duygularına, kalbine seslenir. Eskiden Yunanlılarda “lir” denen sazlarla söylendiğinden bu adı almıştır. Tanzimat döneminde de bir saz adı olan “rebab” dan dolayı bu tür şiirlere rebabi denmiştir. Divan edebiyatında gazel, şarkı; Halk edebiyatında güzelleme türündeki koşma, semai lirik şiire girer. Git bu mevsimde gurub vakti Cihangiden bak,

 

 Örnek

 

 

   

Bir zaman kendini karşındaki rüyaya bırak

Başkadır çünkü bu akşam bütün akşamlardan,

Güneşin vehmi saraylar yaratır camlardan

O ilah isteyip eğlence hayal hanesine

Çevirir camları birden peri kâşanesine

Son ateşlerden bu saraylarla bütün Karşıyaka

Benzer üç bin sene evvelki mutantan Şark'a

Mest olur içtiği altın şarabın zevkinden

Elde bir kırmızı kâseyle ufuktan çekilen

Nice yüz bin senedir şarkın ışık mimarı

Böyle mamur eder ettikçe hayal Üsküdar'ı

 

Epik şiir

Destansı özellikler gösteren şiirlerdir. Kahramanlık, savaş, yiğitlik konuları işlenir. Okuyanda coşku, yiğitlik duygusu, savaşma arzusu uyandırır. Daha çok, uzun olarak söylenir. Divan edebiyatında kasideler, Halk edebiyatında koçaklama, destan, varsağı türleri de epik özellik gösterir. Tarihimizde birçok şanlı zaferler yaşadığımızdan, epik şiir yönüyle bir hayli zengin bir edebiyatımız vardır  

Örnek

 deligönül silkinip ata binende,
dereleri, tepeleri aşmak hiç olur,
taşşaklı yiğit döne döne dövüşür,
kavgadan kaçan dürzü-piç olur...
.

Didaktik şiir

Aşk, ayrılık, hasret, özlem konularını işleyen duygusal şiirlerdir. Okurun duygularına, kalbine seslenir. Eskiden Yunanlılarda “lir” denen sazlarla söylendiğinden bu adı almıştır. Tanzimat döneminde de bir saz adı olan “rebab” dan dolayı bu tür şiirlere rebabi denmiştir. Divan edebiyatında gazel, şarkı; Halk edebiyatında güzelleme türündeki koşma, semai lirik şiire girer.

 

       Örnek

 Ömrünü vakfettiğin işin mahvolduğunu

Görüp de hiç yılmadan işe baştan başlarsan

Yüz oyunluk kazancı bir oyunda kaybedip

İstifini bozmadan metanetle başlarsan

Aşka esir olmadan âşık olup da eğer

Her zaman hem kuvvetli hem de müşfik olursan

Sana kin güdenlere vermeden hiçbir değer

Kin gütmeden kimseye sen kendini korursan

Safdilleri kandırıp kurmak için bir tuzak

Sarfettiğin sözlerin hainlerin ağzından

Bambaşka bir şekilde tekrarını duyarak

Omuz silkip geçersen üzerinde durmadan

Hiçbir zaman şüpheci ve yıkıcı olmadan

İnceler ve öğrenir, düşünür ve anlarsan

Kontrolü hiçbir zaman elinden bırakmadan

Bir mütefekkir gibi hülyalara dalarsan

Bütün kabahatleri sana yükleyerekten

Bir faniye kapılıp herkes telâş ederken

Kendine hâkim olup soğukkanlılıkla sen

İtidalini eğer muhafaza edersen

Milleti unutmadan krallarla gezersen

Halkla temas edersen vakarını bozmadan

Kayırmadan birini dostlarını seversen

İncitmezse seni ne bir dost ne bir düşman

Bir felâketten sonra zaferle karşılaşıp

Bu iki hilekâra fazla kıymet vermeden

Bozmadan istifini hep aynı gözle bakıp

Tebessümle karşılar şayet gülüp geçersen

Ecelle vâki olan nihaî buluşmayı

Ayıran son dakkayı koşarak bitirirsen

Ab-ı hayatla dolu ömür denen kupayı

Sevinçle ve kedersiz tüketip yitirirsen

Talihi ve zaferi, şahları, ilâhları

Sadık köleler gibi hep yanında bulursun

Fakat hepsinden mühim olanı şu ki... Oğlum

Sen o zaman hakikî, tam bir insan olursun.

 

Pastoral şiir

Doğa şiirlerini, çobanların doğadaki yaşayışlarını anlatan şiirlerdir. Doğaya karşı bir sevgi, bir imrenme söz konusudur bunlarda. Eğer şair doğa karşısındaki duygulanmasını anlatıyorsa “idil”, bir çobanla karşılıklı konuşuyormuş gibi anlatırsa “eglog” adını alır

Örnek

 BİNGÖL ÇOBANLARI

Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum Bekçileri gibiyiz ebenced buraların Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi Her gün aynı pınardan doldurur destimizi Kırlara açılırız çıngıraklarımızla.

Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski yeni Kuzular bize söyler yılların geçtiğini Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı Her adım uyandırır acı bir hatırayı! Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda "Suna"mın başka köye gelin gittiği akşam.

Gün biter, sürü yatar ve sararsan bir ayla Çoban hicranlarını basar bağrına yayla Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al Diye hıçkırır kaval.

Bir çoban parçasısın, olmasan bile koyun Daima eğeceksin başkalarına boyun Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı Yamaçlarda her aksam batan güneşe karşı Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an Madem ki kara bahtın adını koydu çoban!

Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden Anlattı uzun uzun.

Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun Nadir duyabildiği taze bir heyecanla Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına.

 

 

Satirik şiir

Eleştirici bir anlatımı olan şiirlerdir. Bir kişi, olay, durum, iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirilir. Bunlarda didaktik özellikler de görüldüğünden, didaktik şiir içinde de incelenebilir. Ancak açık bir eleştiri olduğundan ayrı bir sınıfa alınması daha. Bu tür şiirlere Divan edebiyatında hiciv, Halk edebiyatında taşlama, yeni edebiyatımızda ise yergi verilir.

Örnek

 Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara halini kimse sormuyor
Padişah sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim

 

Dramatik şiir

Tiyatroda kullanılan şiir türüdür. Eski Yunan edebiyatında oyuncuların sahnede söyleyecekleri sözler şiir haline getirilir ve onlara ezberletilirdi. Bu durum dram tiyatro türünün ( 19. yy. ) çıkışına kadar sürer. Bundan sonra tiyatro metinleri düz yazıyla yazılmaya başlanır.

Dramatik şiir harekete çevrilebilen şiir türüdür. Başlangıçta trajedi ve kommedi olmak üzere iki tür olan bu şiir türü dramın eklenmesiyle üç kere çıkmıştır.

Bizde dramatik şiir türüne örnek verilmemiştir. Çünkü bizim Batı’ya açıldığımız dönemde ( Tanzimat ) Batı’da da bu tür şiirler yazılmıyordu; nesir kullanılıyordu tiyatroda. Bizim tiyatrocularımız da tiyatro eserlerini bundan dolayı nesirle yazmışlardır. Ancak nadirde olsa nazımla tiyatro yazan da olmuştur.

 

 

 

Abdülhak Hamit Tarhan gibi.

Halketsem esirlerle leşker,
Mahveylesem ordularla asker,
Olsa bana hep mülûk çâker;
Cinsince o iktidar münker,
Fevkimde uçar tuyûr-u kemter!

Âvâze-i dehr iken tanînim,
Gördüm ana değmiyor enînim;
Milletlere karşı âhenînim;
Bir âfete karşı nazenînim.
Afetse de ey ilâh göster!

Bilmem bana ân mı, şân mı lâzım?
Gülbün mü ya kehkeşân mı lâzım?
Âguuş-u vefâ-nişân mı lâzım?
Bir pençe-i hun-feşân mı lâzım?
Canan mı güzel, cihan mı hoş-ter?

Abdülhak Hâmit TARKAN